Bi' bakıp çıkacaktım: Prag!
Narin formu, bir yanıyla utangaç diğer yanıyla cesur bir kent Prag... O, bir küçük masal şehri.
Bana kalırsa biraz çekingen bir tavrı var bu kentin. Göstermek istediği ve gizlediği bir sürü şeyi var adeta sepetinde. Kent yapısı, yaşam tarzı ve sosyal yaşam alternatifiyle kişiyi kendine çeken ve bir daha bırakmayan bir tasarı gibi… Benim romantize etmekten en çok hoşlandığım şehir hatta. Birkaç kez gezmiş olmama rağmen ömrümce en azından bir kere daha gitmek istediğim o masal şehri…
Avrupa’dan pek de beklemediğimiz gece hayatıyla ışıklı iç dünyasını göstermekten çekinmeyen bir ruh. Tam bir Orta Çağ kenti burası. Tipik bir Avrupa kenti gibi Gotik ve Barok mimarisiyle sokaklarında Orta Çağı keşfettiğin o koca koca ve korkutucu binalar burayı gerçekten değişik bir forma dönüştürmüş. Eteklerinden dökülen nahifliğe karşı keskin bir duruş sergiliyor adeta. Old Town, Charles köprüsü, Powder Tower (Barut kulesi), kilise ve katedraller, Astronomik Saat derken hangi birine düşeceğini bilmeden ağzın açık dolaşıyorsun burada.
Her şehrin olduğu gibi bu şehrin de bazı farklılıklarıyla öne çıkanları var. Astronomik saat mesela. Dönemin saat ustası tarafından 1410 yılında yapılan bu tasarım, dünyanın en eski çalışan saatlerinden biri. Saat başlarında kendince tertip ettiği değişik bir gösteriyle turistlerin ilgi odağı. Bu görsel şölenin bir de efsanesi var elbette :D Her göreni kendine hayran bırakan bu saat, dünyanın dört bir yanından istenir hale gelmiş, usta Hanus’tan aynı saat istenmeye başlayınca dönemin Çek kralı ustanın gözlerine mil çektirmiş. Gözleri kör olan Hanus önce saati bozup ardından bu kulenin tepesinden kendini aşağı atmış ve saati sonraki 50 yıl boyunca kimse tamir edememiş…
Sonu olmayan bir masalı anlatmayı nasıl bırakabilirsin?
İnsanların cana yakınlığı ve kibarlığı öyle baskın ki bu şehri sarıp sarmalamak istiyorsun. Lokal biraları, tatlı tuzlu atıştırmalıkları, değişik yemekleriyle sanki bir sanat galerisinde gezerken ikramlıklarla mest oluyorsun. İlk gittiğimde -20 derecede içliklere rağmen donduğum, tir tir titrememe rağmen gezmekten elimi alamadığım bu yer, kesinlikle çok romantik. Bu romantizm konusunda Paris’in sadece reklamdan ibaret olduğunu düşünenlerdenim :D
Bitmek bilmeyen bir masal Prag. O sebeple Kafka müzesi benim gibi edebiyat severlerin ve gizemli yazar Kafka’ya dair bir şeyler görmek isteyenlerin uğrak yeri. Saymakla bitiremeyeceğim tarihi ve modern eser olan bu sokaklar ona küs ölen bir diğer hayran olduğum yazar Milan Kundera’nın da memleketi. Sevgili Kundera’ya yıllarca ayak basmadığı bu şehrin güzelliğini acaba kaç kere özlediğini sormak isterdim. Fakat içindeki o kırgınlığı çok net anlayabildiğimi ve hatta onunla empati kurabildiğimi hissediyorum özellikle son 10 yıldır… Bununla ilgili daha önce hislerimi dile getirdim aslında başka bir postta o yüzden bir kez de bize Kundera’yı armağan ettiğin için teşekkür ediyorum sana Prag.
Dans Eden Ev
Old town sokaklarındaki Orta Çağ dokusuyla ziyaretçilerini büyüleyen Prag, yeni şehre doğru modernizmi hatta belki biraz da fütürizmi yakalıyor :D Hepimizin mutlaka bildiği Dans Eden Ev modern ve o bilindik eski tarzdan uzak farklı formuyla ilk yapıldığında tüm Prag halkını ardından da biz yeni dünyalıları şaşırtıyor. Mimar Vlado Milunić ve mimar Frank Gehry’nin birlikte tasarladığı bu yapı, kentin o eski ve düzenlenmiş hissi veren dokusuna karşı bir duruş sergiliyor.
Geleneksel mimari akımlardan ziyade bu tasarım Dekonstrüktivizm stilinde. Hollywood’un 1930’larındaki ünlü dansçı çift Ginger Rogers ve Fred Astaire’a adanmış bu yapı bugün kentte mutlaka görülmesi gerekenler arasında. Lenon Duvarı ise The Beatles’ın solisti John Lenon’un vurulmasının ardından inşa edilen ve barış ve özgürlüğü simgeleyen bir anıt. Bu duvar insanların graffiti çizdiği, dönem dönem siyasi, barış ve özgürlük yanlısı grafitilerin çizildiği sürekli değişen bir duvar. Dolayısıyla Lenon çizimi artık görünmüyor ama ona adanmışlığıyla her bir şeyler söylemeye devam ediyor.
Dünyanın en dar sokaklarından birinden trafik ışığıyla geçtiğiniz -bana kalırsa komik bir etkinlik- bu kent, benim barışamadığım ama ona başka bir estetik katan bembeyaz kuğularına da borçlu güzelliğini.
Hoşça kal!
Ece